19 Ekim 2011 Çarşamba

SEVMEK NE İMİŞ BİR GÜN ANLARSIN...

Bilgisayarın başında saatlerce bekledim. Ekran bana ben ekrana bakıp durduk bir iki saat…
Bu aralar hayatım gereğinden fazla normal ve atraksiyonsuz gittiği için, aklıma bir türlü yazmak ve yazacağım şeyi hissetmek için bir şey gelmedi.
Aslında içimin yazmak istediği fakat ellerimin dökemediği bir konu vardı…
Kendisinin varlığından ise çok sevdiğim canım kadar değer verdiğim arkadaşımın sayesinde haberdar olmuştum…
Gece arkadaşım uyumadan önce o kalın kitabını komidinin üzerinden alır, minicik lambasını yakar ağız tadıyla hissederek içinden bir şiir seçer, okur ve uyurdu. Bunu o kadar güzel yapardı ki, hayranlıkla izleyip bir yandan da haline gülerdim sen böyle değildin diye. Durumu o kadar çok abartmıştı ki artık, okulda ders aralarında şiirleri okuyarak koridorlarda süzülür imgelerine basa basa bana okurdu.
Bende suratına bakarak kimse bana bugüne kadar böyle duygulu bir şiir okumamıştı diyip dalga geçerdim…
Ogünlerden sonra ruh halimin pek de iyi olmadığı bir gün dersteyiz ve sıkılıyoruz ikimizde… Arkadaşımın ise lise yıllarında da yaptığı gibi elindeki deftere bir şeyler karalamaya başladığını gördüm…
Kafamı yaklaştırıp satırları okuduğum an işte bende o kitabın, o yazarın, o şiirin ve o yazarın tüm şiirlerinin tutkulu bir hayranı oldum…
Satırlar şöyleydi…
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın…
İşte bu satırlar beynime ok gibi atılmıştı. Her bir cümlesi o anki ruh halimi ne de güzel anlatıyordu…
Merak ettim sordum arkadaşıma devamını biliyor musun diye…
O kadar zeki olsaydım şuan burada olmazdım diye saçma sapan bir espirinin ardından kendimi kütüphanede bulmuştum.
Şiiri arıyordum…
Şiirin devamını okudum… okudum… okudum… okudum…
Her okuyuşumda her cümlesinde yutkundum. Neydi beni bu şiire bu kadar çok bağlayan.
Şiirin devamı…
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın...
Şiiri okuyup bitirdiğimde sanki 10 yıl yaşlanmış gibi hissettim ruhumu.
İşte böylesine beni benden almıştı ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN…
Böylesine derin şiirleri hissedip yazmak kolay değil diye düşünmüştüm. Bir de hayatına göz atmak istedim.

Kısaca size hayatını da anlatmak istiyorum bu mükemmel şairimizin…
Ümit Yaşar Oğuzcan aslında Babadan şair bir insan. Mersin’li olan Ümit Yaşarın babası Lütfi Oğuzcan da bir şairdi. Şair Lütfi Oğuzcan oğlu Ümit Yaşar’a bir gün bir şiir yazar…
‘’ Bak dünya ne güze, bu sitem niye,
Ettim ben adımı sana hediye.
Mutluyum ey oğul babanım diye,
Çarptırma hicvinle cezaya beni.’’
Bu şiirdeki babanın oğlu Ümit’e sitemi, Ümit’in sürekli intihara kalkışmasıymış.
Yıllar sonra Ümit Yaşar Oğuzcan da intihar eden oğlu Vedat’a bir şiir yazmıştır.

GALATA KULESİ

6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam benim oğlumdu...

Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu

“Açarken ufkunda güller alevden”
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu

Küçüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat

6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”...

Baba Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bu durumu büyük oğlu Vedat’ı olumsuz yönde etkiler. Sürekli evde babasının sonuç vermeyen intiharlarına tanıklık eden Vedat daha fazla bu duruma katlanamaz ve şiirde de yazıldığı gibi kendisini Galata Kulesinden aşağıya bırakır.
Söylenilenlere göre ise yerde cansız bedeni yatarken elindeki kâğıtta ise
‘ Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir! ‘ yazıyormuş…

SEVGİLER
MUTLU ÇOCUK ÖĞRENİR




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder