2 Ağustos 2013 Cuma

ANNE BEN ÇOK BÜYÜDÜM VE OKULA BAŞLIYORUM



Okula başlamak,bir çocuk için ailesinin dışındaki sosyal çevreye girişinin de ilk adımıdır.Hem çocuk hem de aile açısından heyecan verici ama kimi zaman da ürkütücüdür.Okula başlamak zihinsel,bedensel ve duygusal açıdan bir hazır oluş durumu da gerektirmektedir.Artık 6 yaş çocuğu yaşamının ilk ciddi deneyimine hazırlanmaktadır ve bu gerçekten hazırlıklı olmakla yakından ilgilidir.

Günümüzde, özellikle büyük şehirlerde ailelerin daha bilinçli davrandıklarını ve çocuklarını ilkokul yaşı olan 6’yı beklemeden kreş,yuva ve anaokulu düzeyindeki kurumlara gönderdikleri görüyoruz.Bu eğitimin çocukların gelişimine olan katkıları yadsınamaz.Önerimiz bir çocuğun çok zorunlu şartlar olmadığı sürece en az 3 yaşına kadar annesinin yanında kalmasıdır.3 yaşından sonra önce yarım günlük oyun gruplarıyla başlayarak bir eğitim kurumuna devam etmesini sağlamak ve 4 yaş civarı tam güne geçmek çocuğun uyumunu kolaylaştırması bakımından önemlidir.

Bu yaşlarda aşamalı olarak böyle bir eğitime geçmesi çocuğun okula başlaması sırasında ortaya çıkması olası bir çok sorunu daha baştan ortadan kaldıracaktır.Yapılan araştırmalar okula başlamadan önce yuva veya ana okulu benzeri okullara devam eden çocukların gerek zihinsel, gerekse psikolojik olarak gelişimlerinin hiç okula gitmeyen akranlarına oranla daha ilerde olduğunu göstermektedir.Çocuk ilkokula başladığında aslında ciddi bir eğitime de başlamaktadır.Ancak okuldan önce ,okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocuklar oyun ve benzeri faaliyetlerle bu yeni sosyal çevreye çok daha kolay uyum sağlamakta ve ilkokula başladıklarında yeni çevrelerine kolay bir geçiş yapabilmektedirler.
Okul aslında bir çocuk için uyması gereken farklı kuralların bir arada uygulanmasını gerektirir.Bu açıdan daha önce hiçbir eğitim almamış bir çocuk bu yeni sosyal çevrede bocalayabilir,tepki gösterebilir.Okul daha önce hiçbirini tanımadığı yeni arkadaşlar demektir.O ana kadar aile ortamı içinde büyüyen ve sadece yakın aile üyeleriyle ilişki kuran çocuktan ayrıca kendi ebeveynlerinin dışındaki başka yetişkinlerle bir arada olması ve onların isteklerini yapması, saygı göstermesi beklenmektedir.Bütün bu ilişkiler yumağını çözmesi,ortam içinde kendi yerini bulması ve uyumlu davranması çocuk açısından çok zordur.

Çocuğun yaşamında ailesinin dışındaki ilk toplumsal kurum okuldur.Bu aile için de çok önemlidir. Okula hazırlık demek aslında aile olarak hazırlıklı olmak demektir.Öncelikle aile çocuğunu farklı bir ortama bırakmaya hazır olmalıdır.Aileler her ne kadar hazır olduklarını iddia etseler de yaşadıkları heyecan ve gerginliği çocuklarına yansıtmaktadırlar.Çocuklar onların bu zayıf tarafını çabuk fark eder ve bu duyguyu kullanırlar.O nedenle bazı küçük önlemler alınarak okulun ilk günlerinin yarattığı sıkıntı en azından azaltılabilir. 

• Okula başlamadan çocukla birlikte mümkünse okul birkaç kez gezilmeli ve çocuk mutlaka öğretmeniyle tanıştırılmalıdır.
• Kıyafetleri dışındaki kitap, defter, kalem gibi kırtasiye ihtiyaçları çocukla birlikte alınmalı ve onun istekleri öncelikli olmalıdır.
• Çocuğa güven verilmeli, rahatlatılmalıdır.
• Öncelikle aile sakin davranmalı, kendi yaşadığı heyecanı ve kaygıyı çocuğa yansıtmamalıdır.Çünkü çocuklar heyecanlandıkları, kaygılandıkları her sefer size bakacak ve sizin tepkilerinizi izleyecektir. Bu nedenle ne kadar gergin olursanız olun sakin ve rahat görünmeniz en önemli noktadır.
• Okul çıkışında onu alacağınızdan ve yine birlikte eve gideceğinizden emin olmasını sağlayın.Bazen çocuklar, annelerinden ayrıldıklarını hep okulda kalacaklarını ve bir daha eve dönmeyeceklerini düşünerek kaygılanabilirler.Bu biz yetişkinler için saçma bir düşünce olsa da karşımızdakinin 6 yaşında bir çocuk olduğunu ve ilk kez sosyal bir ortama girdiğini unutmamak gerekir.
• Çocuklar sınıflarına geçtiğinde kapı eşiğinde beklemek ya da sınıfta sıralara oturmak büyük yanlıştır.Bu diğer çocukları da etkiler ve sınıfta öğretmenin kurmaya çalıştığı disiplini engeller.
• Mümkünse çocuklar sıralarına oturduktan sonra vedalaşıp uzaklaşmalıdır. Çocuk üzgün olsa da birkaç dakika sonra dikkati arkadaşlarına ve öğretmenine yöneleceği için endişesi dağılacaktır.
Çocuk, okulun ilk günü sakin ve rahat görünüyorsa okula iyi hazırlandığının bir göstergesidir, bu da olması gereken durumdur.


Çocuğu okula hazırlamak için yapılan tüm uğraşılara karşın ilk gün göz yaşları engellenemeyebilir.Araştırmalara göre, 5 çocuktan 4’ü okulun ilk günü sorun yaşamakta ve yaşatmaktadırlar.Bunun normal olduğu unutulmamalıdır. 

Ancak bilindiği gibi göz yaşları da olsa okulda kalmak zorunludur.Bunun bilincinde olarak çocuğa karşı kararlı bir tavır izlemek ve hiçbir şeyin durumu değiştirmeyeceğini bilmesini sağlamak önemlidir.Kararlı olurken sabırlı ve sevecen bir tutum sergilemek 
en önemli kuraldır.


Ağlayan, hırçınlık yapan çocuğa kızmak, tepki göstermek ya da başkalarıyla kıyaslamak çocuğu daha da gerginleştirecektir.

Aşırı koruyucu ailelerde büyüyen ve daha önce okul öncesi eğitim almamış çocukların bu uyum sürecini daha zor atlattıkları bilinmektedir.
Aslında bütün sorun çocuğun ailesinden ve evinden ayrı kalmasının getirdiği kaygı ve tedirginliktir.Okula doğru bir şekilde hazırlanmamış çocuk zaman içinde bu uyum sürecini atlatamazsa ‘Okul Sendromu’ ya da diğer adıyla ´Okul Fobisi´ olarak bilinen bir tepki geliştirebilir.Bu, okula gitmekten kaçınma, iştahsızlık, uyku problemleri, ortada bir neden yokken ağlama ve özellikle baş ve karın ağrısı, mide bulantısı, kusma gibi psiko-somatik belirtilerle ortaya çıkar.
Okul Fobisi pek çok çocuğun yaşadığı bir sorun olmakla beraber sabırlı ve kararlı davranarak ve bazı kurallara dikkat ederek çözümlenebilir.
Bu kuralları şöyle özetleyebiliriz: 
• Kızmadan, tepki göstermeden davranmak.
• Göz yaşlarıyla ve yaşadığı endişelerle alay etmemek, hafife almamak.
• Okul, arkadaşlar, yapılan faaliyetlerle ilgili uzun sohbetler yapmak.
• Çocuğun öğretmenini durumdan haberdar etmek, sıkı bir iş birliği içinde olmak.
• Çocuktan beklentilerde daha az talepkar olmak. Mükemmeliyetçi bir tavır sergilememek.
• Çocuğu her ne olursa olsun başkalarıyla kıyaslamamak.
• Attığı her adımı ve önemsiz görünse bile her başarıyı taktir etmek.
Sözü edilen bu önlemlerle zaman içerisinde durum normale dönecektir.Her çocuğun benzer sorunlar yaşadığı ve zamanla kendi başa çıkma yöntemlerini oluşturacağı bilinmelidir.En önemli konu çocuğun biraz zamana ve ilgiye ihtiyacı olduğunun bilincinde olmaktır.






Okul öncesi dönem asla ıskalanmaması gereken insan hayatının diğer dönemlerine de temel oluşturan bir dönemdir. Çocuk, okul öncesi döneme geldiğinde artık akranlarıyla ilişki kurması bir temel ihtiyacı haline gelir. Çocuğun aileden sonraki girdiği ilk sosyal çevresi okuldur ve çocuğun toplumsallaşma sürecinde çok önemli bir basamaktır. 
Anaokuluna uyum süreci çocuklar ve aileleri için de sancılı bir süreçtir. Çocuk kendi güvenli ve konforlu alanı olan evinden ve ailesinde ilk defa ayrılmakta ve kuralları olan bir ortama uyum sağlamaya çalışmaktadır. Bu süreci yaşarken çocuğun hırçın ve uyumsuz olması doğal karşılanmalıdır çünkü çocuk, anne ve babadan ayrılma duygusu yaşadığı için yoğun kaygı duymaktadır.

Anaokulunun ilk günleri çocuk açısından çok önemlidir. İlk günlerin nasıl geçtiği çocuğun okula uyum sürecini önemli ölçüde belirlemektedir. Çocuk ilk günlerde olumsuz duygular yaşarsa okula karşı olumsuz tutum geliştirebilir ve okul fobisi yaşayabilir. Bu duruma engel olmak için bu günlerde çocuğu üzmeden güven ortamı yaratarak bu süreci yönetmek gerekir.
Her çocuk okula geldiği ilk günlerde yeni bir ortama girmekten dolayı güvensizlik ve yetersizlik duyguları yaşar ancak her çocuğun uyum sürecine farklı tepkiler verdiği unutulmamalıdır. Evde tutarlı bir disiplin anlayışıyla yetiştirilen, kuralların olduğu bir aile ortamından gelen çocuklar okulun düzenine ve kurallarına uymakta zorluk yaşamazlar, ancak sınırların ve kuralların belirgin olmadığı tutarsız bir disiplin anlayışıyla yetişen çocuklar ve sağlıksız bağlanma modellerinin hakim olduğu ailede yetişen çocuklar okul kurallarına ve yeni düzene uymaya direnç gösterirler ve bu da okula uyum sürecini zorlaştırır.
İlk defa okula başlayacak olan çocuğun geçtiği uyum sürecinden aile de geçmektedir. Bu süreçte ailenin verdiği tepki çok önemlidir. Acaba çocuğum okula alışacak mı? kaygısını yoğun şekilde yaşayan aile bunu istemeden çocuğuna da yansıtır ve zaten yoğun güvensizlik ve ayrılık kaygısı yaşayan çocuğunu daha fazla kaygıya sürükler. Çocuğun okula uyum sürecinde anne-baba kararlı, tutarlı ve net bir tavır sergilemelidir. Çocuk anaokuluna gitmeyi reddettiğinde ebeveynlerden birinin yada büyükanne ve büyükbabanın kaygılı ve karasız tutumu çocuğa güç verir ve çocuğun okula gösterdiği tepkinin büyümesine neden olur. Bu yüzden okula başlama kararının ailenin bütün bireyleri tarafından kesin bir biçimde alınmış olması önemlidir.
Okulun ilk zamanlarında aileye ve okula düşen görevler; 
• Öncelikle çocukla okulla ilgili konuşulmalıdır, okulun nasıl bir yer olduğu, onunda okula başlama zamanı gelen her çocuk gibi okula gitmesi gerektiği uygun bir dille anlatılmalıdır. 
• Okulla, özellikle de çocuğun öğretmeniyle iletişim içinde olunması önemlidir. Okulun ilk günlerinde aile evdeki düzenle ilgili öğretmene detaylı bilgiler vermeli ve öğretmenin önerilerini dikkate almalıdır. Okulda ve evde uygulanan kurallar ve disiplin anlayışı benzer olduğu zaman çocuk okula daha kolay uyum sağlamaktadır. Bunun için de öğretmen ve veli arasında sağlıklı ve güçlü bir iletişimin olması önemlidir. 
• Çocuk okulun ilk günlerinde yoğun ayrılık kaygısı yaşar bu duygunun temelinde de annem-babam beni bırakıp gittiler, bir daha gelmeyecekler, beni terk ettiler gibi düşünceler yatar. Çocuğun bu düşüncelerden, dolayısıyla da yarattığı kaygıdan kurtulması için okulun ilk günlerinde anne-babanın çocuğun yanında kalması gerekmektedir, bu süre çocuk okula güven duyana kadar devam etmelidir ve öğretmeni ile birlikte kararlaştırılarak çocuğa önceden bildirilmelidir. Bu süreçte çocuğa dürüst olunması çok önemlidir, çocuğa ailenin okulda olup olmadığıyla ilgili asla yalan söylenmemeli, çocuğa hoşça kal demeden habersiz gidilmemeli ve çocuğa söz verilen saatte okuldan alınmalıdır. 
• Çocuk hangi ebeveyninden daha kolay ayrılıyorsa çocuğu okula o bırakmalıdır. 
• Çocuk okulun ilk günlerinde yabancı bir ortam olduğu için yemek yemeye ve öğle uykusuna direnç gösterebilir. Bu durum anlayışla karşılanmalı ve çocuk okul tarafından zorlanmamalıdır. 
• Çocuk okuldan geldikten sonra heyecanlı olan aile tarafından çok fazla soru yağmuruna tutulmamalıdır. Konuşmak için hazır olması beklenmeli ve iyi bir dinleyici olup daha az soru sorulmalıdır. 
• Çocuğun ilk günlerde yaşadığı yetersizlik ve güvensizlik duygusunu yenmesi için ona aile tarafından yardımcı olunmalıdır. Okulda kendi başına giyinip soyunması, ayakkabılarını giymesi, kendi başına yemek yemesi beklenen çocuk okulun ilk günlerinde zorluk çekebilir ve bunları kendi başına yapmada isteksizlik gösterebilir. Bu konuda çocuğun gelişmesi için evde de bu becerileri kendi başına yapmasına fırsat verilmeli ve bu konuda çocuk cesaretlendirilmelidir. 
• Okulun ilk günlerinde çocuk kaygısını azaltmak için evden oyuncak yada ona ait herhangi bir eşyayı okula getirmek isteyebilir. Bu durumun onun güven arayışı olduğunu unutmamalı ve bu konuda anlayışlı olunmalıdır.
• Bazı çocuklar okulun ilk günleri uyum güçlüğü göstermezken birkaç hafta sonra okula gitmek istemeyebilirler. Bu durum artık çocuğun okulu keşfetmesinden ve her gün gelmek zorunda olduğunu fark etmesinden kaynaklanır. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan aile aynı kararlılıkla çocuklarını okula getirmeye devam etmeli ve endişelenmemelidir. 





SEVGİLERİMLE NUR...

24 Mart 2013 Pazar

SEVMEK, AYNI YOLDA TEK BEDEN YÜRÜMEK…




Hayatın bir anlamı var mıymış, sensiz geçen bu günlerin, bu hayatta…
Hayat dediğin nedir ki? Diye sorarlar bazen… Nedir bilir misin, yüreğinin en dar zamanında, en sıkıcı anında, kalbinin durduğunu hissettiğin an, kafanı yukarı kaldırdığında gözyaşlarını tutmak için belki de, yutkunmak istediğin an istemsizce gözünden akan yaşı tutmak için çırpınmandır.
Unutmak istersin bazen, ya da unutmaya çalışırsın yaşadığın tüm olumsuzlukları. Bu hayatta nedir ki beni sana bağlayan. Nedir sensiz nefes aldırmayıp beni her gün öldüren. Yüreğimin atmasına engel…
Giden gidiyor işte, dur diyemiyorsun. Giden sadece kişi olmuyor, hayatında ellerinden akıp gidiyor. Bir bakıyorsun ki ömründen bir ömür daha bitmiş.
Sanma ki hayat duracak. Durmayacak!
Sen istesen de istemesen de benim hayatım hep devam edecek. İyi veya kötü ne fark eder ki ben yaşayacağım. Öyle ya da böyle yaşayacağım.
Hayatın bunca olumsuzluklarına rağmen…
Bir arzudur sevmek, sevilmek. İnsan sevilmediği anı anladığında, öylesine tek hissediyor ki kendisini, çaresiz, suçlu, tek, güvensiz.
Sevmek, bir çocuğun eline verilen şeker gibi onu nasıl mutlu ediyorsa senide öylesine karşılıksız mutlu etmeli.



Sevmek, karşılık beklemeden ölesiye sevmek.
Sevmek, yüreğin ve aklın çelişse de sevmek.
Sevmek, güvenerek
Sevmek, isteyerek
Sevmek, özveriyle
Sevmek, kalbinde açacağı yarayı düşünmeden
Sevmek, hatıraları silmeden bir ömür boyu yaşayabilmek
Sevmek, bir busenin seni mutlu edebilmesi
Sevmek, aynı bardaktan bir suyu bile içebilmek
Sevmek, sadece onu görmek
Sevmek, aynı yolda tek beden yürümek…
Sevmek, derin bir nefesi içine çekmek gibi rahatlatıcı
Sevmek, en zor anında bir omuz
Sevmek, bir çift gözün gözlerinin içine değmesi
Sevmek, şarkılarda onu bulmak
Sevmek, dünya yansa da onun sağ kalmasını istemek
Sevmek, her türlü sorunu aşmak
Sevmek, hayatın ta kendisi
Sevmek, aşk
Sevmek, bir gözyaşı
Sevmek, uzaktan bile görmenin sana yetmesi
Sevmek, en acı sözlerin diline gelip söylenmemesi
Sevmek, cesaret
Sevmek, sadakat
Sevmek, özveri
Sevmek, mutluluk
Sevmek, yüreğinin her mevsiminin ilkbahar olması
Sevmek, yara
Sevmek, bazen acı
Sevmek, sevmeye doyamamak
Sevmek, sitem
Sevmek, vurgun yiyen bir gönül
Sevmek, tutku
Sevmek, yüreğinin yanması
Sevmek, yerine kimseyi bırakamamak
Sevmek, dünyanın son gününde bile onun gelmeyeceğini bilerek sevmek…
Sevmek…
Sevmek, onsuz geçecek yıllara kendini hazırlamak.
Sevmek, seni sevmeye doyamamak.
Var mı ekleyeceğin bir şeyler?
Kaldı mı artık bunları yaşayacak bir yürek?
Hasrete teslim oldum artık ben. Ölünceye dek gelmesen de olur…
Sevgilerimle Nur…

13 Mart 2013 Çarşamba

SON ŞANSIM...


Hadi o zaman ben yine başlayayım yazmaya. Yazacak neyim varsa, neyi yaşayıp, neyin söylenmesi gerekiyorsa.
İçimin taa derinlerine inerek yazacağım.

Hani bazen ne olduğunu bilemezsin ya, içine bir şey oturur, elini atarsın ama ulaşamazsın. Çok yakınında hissedersin. Bir boşluk kaplar her yerini, sonra boğazında bir düğüm oluşur, yutkunamazsın, burnunda bir sızı oluşur ve bir damla gözyaşı akar gözünden.
İşte öyle bir şey.
Anlamsız bir şey. Saçma bir şey.

Bazen doğmak bile acı gelir sana. Bile bile yaşarsın, adımını atarsın bir boşluğa. Tutamazsın kendini, ümit edersin olsun diye.
Mutluluğun daim olsun istersin. Hiç bitmesin istersin. Ama bilemezsin ki canını en çok acıtan şeyi istediğini.
Yaradan’dan en zorunu istersin, mutlu olmayı…
Mutluluk bile bazen boğar seni. Yeniden doğmayı isteyerek bir hayata, yeni bir hayata başlangıç yapmayı istersin.

Hani bazen ne olduğunu bilmezsin, içini bir mutluluk kaplar. Onunda bir gün biteceğini hissedersin. İşte o daha çok acı verir sana.
Ellerin titrer o mutlulukla. Olmayacağını, acı vereceğini bile bile o mutluluğu istersin.
Zamandır derler en büyük ilacın. Ama bilmezler ki o zaman bazen senin en büyük düşmanındır.

Bazen de gitmek istersin, uzaklaşmak istersin yaşadığın bu hayattan, şansın olmasa da gitmek istersin, sonsuz bir yolculuğa. O yolculukta tek bir anahtarın, tek bir şansın ve tek bir mutluluğun olur.
Senin de tek olduğun gibi.
Yanarsın, yüreğinin en derininde. Kapılarını kapatırsın.
Kimseyi almak istemezsin.
Tek kalırsın, sonsuzluğunla, mutsuzluğunla, hayallerinle ve son şansınla.
Sonsuzluğun nedir ki? Senin için…
Mutsuzluğun, mutluluğunun içinde bile varsa,
Hayallerinin olup olmayacağından bile emin değilken,
Son şansının olması bu üçünün varlığının devam etmesine yardım edebilir mi?
Yaşamak dediğin nedir ki?
Sen bunca şeyleri yaşayıp, yapamadıktan sonra.
Gitti mi gidiyor zaman, hayaller, sonsuzluk, şansın ve mutluluğun.
Bir daha yakalayamadığın o boynu bükük mutluluğun bile bırakıyor seni. Sana çok çok fazla geliyor.



Düşündüğün şeylerin hiçbiri senin yüreğine sana sahip çıkamıyor.
Yalan geliyor yaşadığın hayat. Yalan geliyor mutluluğun inandığın beden ve ruh.
Bazen diyorsun ki içindeki her şeye bitsin.
 Bu acı, bu mutsuzluk, yüreğinin tak dediği yerde her şey yeniden başa sarıyor. İçindeki ruh bile bu bedene ağır geliyor.
Kalbini bile taşıyamayacak noktaya geldiğinde, aklın ve kalbin ayrı düşünüyor.
Kim var yüreğinin yanında, içinde ve benliğinde.
Adadığın ne varsa yalan oluyor. İnandığın kim varsa çekip gidiyor.
Yine tek yaşamaya mecbur kalıyorsun.

Kimse yok hayatında, ne olumlu bir düşüncen ne de olumsuz bir hayatın… Bunca negatiflik bile bırakıp giderken seni, sen daha kimi neyi neden istiyorsun ki?

Bazen o kadar saf oluyorsun ki, yüreğin ve kalbin bile kandırıyor seni.
Bak şimdi yine teksin. Alışıyorsun, buna da alışıyorsun. Çünkü alışmak zorunda olduğun bir sen varsın.
Sen teksin.
Tek yaşamaya mecbursun…

Aşkın varlığından bi haber yaşamaya devam etmek bile seni yorarken sen hala şansın varlığına inanıyor musun?

Kullanmadık kaç şansın var? Kullanabildiğin?

Olacak dediğin ve olmasını istediğin?

Uzaklarda beklediğin şansın, bırak uzaklarda kalsın. Gelmeyeceğini düşünerek mutlu olmaya karar ver…

Belki bulur dediğin o şansın beni bulmasını dileyerek geçirdiğim yanlış zamanda, 
üzülebilme ihtimalimi de düşünerek yaşamaya karar verdim bu gece…

1.ve 2. Şansım bitti. 3. Şansım son kez beni bulacak
Ve o şansımın son olmasını diliyorum. Son olduğunu biliyorum.

Şansımın sonsuzluk, mutluluk, sevgi, inanç ve temiz bir hayat getirmesini diliyorum…

Sevgilerimle...
Sevgiyle kalmanız dileğiyle. Bol şanslar...


16 Şubat 2013 Cumartesi

ADIN YOK HALA KALBİMDE




Hani güzel bir şeydir birinin her şeyi olmak. Güzel bir şeydir sevmek ve sevilmek… Güzel bir şeydir ki sevebilmek…
Yüreğinin sesini dinleyebilmek.
Hiçbir şeyi düşünmeden içinde en derinlere inmek. En zor zamanında da yaptığın en kötü hissin bile seni iyi yapabilmesi. Mutluluğu hayal ederek yaşamak ömrünü uzatabilmek. Bunu başarabilmek de bir beceridir.
Şimdi ben sonu olan veya olmayan her şeyi seviyorum. En önemlisi de duygularımı, hislerimi, ümitlerimi, yüreğimi seviyorum. Yüreğimde sensin, duygularımda…
Yaşadığım her güzel şeyde sen varsın işte.
Sen varsın, ben varım.
Seviyorum işte sebepsiz sualsiz. Yüreğimin yettiği kadar seviyorum. Doğan güneşin içimi ısıtması gibi…
Su gibi seviyorum işte.
Doğup, büyümek ve ölmek gibi gerçekliği olan hayatım gibi seviyorum.
Kısa ve net…
İlk gördüğüm o an kadar heyecan verici. Doğmak kadar ilginç ölmek gibi acı olan duyguların gerçekliği gibi seviyorum…
Şimdi derin bir nefes alıyorum ve gözlerimi kapatıp gökkuşağını hayal ediyorum. Uzanmak istiyorum o rengarenk sonsuzluğa, onun kadar uzaksın bana. Ama onun kadar heyecan verici ve olağanüstüsün. 



Yine akşam çöktü sol yanım…
Bak bir doğan güne daha merhaba deme zamanı. Güzelliklerin içinde hep sen olsan. Hep olduğunu düşünerek yaşamak istememin sebebisin.
Sebepsin hasret ağrılarıma. Kâbuslar görsem de hasretimsin. Sana ömür boyu hasret kalmak isterim bir gün bile doymamak için.
Adın yok hala kalbimde çünkü sana bir ad bulamadım. Tarifin yok, olmadığın için eşi bulunmaz ve teksin. Hep en derinimde kal. Kal ki sana bir şey olmasın. Benim için ulaşılmaz ol.
Gözlerine teslim olduğum için güvenmek istiyorum sana. Kendime bile inanıp güvenmezken ben hala nasıl oluyorsa güvenmek istiyorsam sana, bir imkansızı başarmak istercesine, yüreğimin içine hapsetmek istiyorum seni.
Siyah filmleri kaldırdım. Rengarenk Gökkuşağı olduğun için.
Solumda dermanım kalmasa da, yine o sol yanım seni istiyor.
Gel çok çok geç olmadan gel. Ben Gökkuşağı'nı ikimiz için gökyüzüne kondurdum. Yağmur yağmadı ama benim gözyaşlarım Gökkuşağı'na sebep oldu hem de güneşli bir günde…
Hadi çık gel…
Soru sormadan,
Sebepsiz severek,
İnanarak,
Güvenerek,
Yarınını benimle düşünerek gel, Gökkuşağı m seni bekliyor…
Ama unutma yağmuru senin için ben yağdırdım…
Cesur musun yağdırdığım yağmurun imkansız gökkuşağının sen olmasına? 

12 Aralık 2012 Çarşamba

HERŞEYE...


 

Şimdi dağılmış her şeyimi topluyorum…

Dakikalarımı, günlerimi, saniyelerimi, yaşadıklarımı, hayatımı ne varsa bana dair her şeyi topluyorum işte.

Hayat benim değil mi? Aklımda ve elimde ne varsa bir bir topluyorum ve gözlerimi kapattığım an sonsuz bir yolculuğa çıkıyorum.

Öyle bir yol ki, önüme baktığım bu uzun yolun hiç sonu gelmeyecekmiş gibi.

Duyduğum sadece benim sesim ve sadece gördüğüm yine benim hayatım. İçimdeki sesi kimseye duyuramıyorum. Oysaki söylenmemiş o kadar çok fazla şey var ki, her şeye dair, hayata dair…

Elimdeki ipler nasılda kaymış elimden. Zaman duruyor değil mi bazen? İşte o an diyorsun ki ne olur Allah’ım zaman dursun ve ben yok olayım. Keşke dünya yıkılsa da ben tek kalayım ya da sorun bende, bende ki bu kadar fazla faşist gibi düşünmeye başladım.

Başımızdan neler geldi geçti. Şu hayatıma neler neler sığdırmışım hâlbuki. Bir yeni yıl daha geliyor. Her yıl sadece açık ve net bir şey istiyorum mutlu olmak, mutlu olmak ve yine mutlu olmak.

Ama görüyorum ki ben bunu dilemekten bile yorulmuşum.

Nasıl kızıyorum kendime bazen…

Bir karavanım olsa binsem ve gitsem ve hiç yol bitmese. Ne güzel değil mi hayal kurmak. Zaten bu dünyada da hayallerimiz kadar varız.

Alıyorum elime bir ayna, bir sağıma bakıyorum bir sol tarafıma, yüzüm bile ikiye ayrılmış ve birbiriyle alakası yok. Bende bile bu kadar farklılık varsa insanlar nasıl aynı olsun diyorum.

Çok uzun zaman sonra, bir gün arkama baktığımda iyikilerimin keşkelerimden daha fazla olmasını diliyorum.
 
 

Ve artık ben,
Sana dair
Bana dair,
Bu hayata dair,
Sonsuzluğa,
Yaşanmışlıklara,
Mutluluğa,
Kırgınlığa,
Senle olmaya,

Sensizliğe,

Üzülmeye dair ne varsa alıp gidiyorum.

Hem senden, hem de benden…

Aldığım yükün altında binlerce kez ezilmeye razıyım…

Sen için,
Ben için,
Bizim için…
Yaşamak için…
Seni seninle yaşamak için…

Her ayrılık zordur. İnsan bunada alışır. Ne de olsa insanoğlu her şeye alışır.

Her şeye alıştığı gibi…

ADA…

SEVGİLERİMLE

NUR YAMAN

 

28 Temmuz 2012 Cumartesi

BİTMİŞTİR PİNOKYO !




Ve artık bir bitişin yeni bir başlangıcındayım…

Dilek tutmadan, hayal kurmadan, yıldızlara bakmadan, doğan güneşe bakmadan, temiz havayı solumadan başlayan günlere hadi bir merhaba diyelim…

Bir varmış bir yokmuş

Solumda dermanım kalmasa da, durdum düşündüm. Yaşanmışlıkların acısı daha bir koyarmış insana. Şimdi ne bir dileğimdesin, ne bir huzurum da, nede hayalimde. İnsanın Kendisini avutması herhalde böyle bir şeymiş.

Evvel zaman içinde, gelmiş ve durmuş zaman içinde…

Bir de bakmışsın ki zaman durmamış ve duran senmişsin. İşte bu karmaşıklığı anlamak kadar zor muş sevmek, İnanmak, beklemek, sabretmek. Zamanın akmasını bir ağaç gibi beklemek. Üşenmeden yılmadan.

Sonra bir bakmışsın ki, ağacın dalı gibi senin boynunda bir yerden bükülmüş. Kırılmış.

Ne büyük salaklık değil mi? Sonunu bile bile Aptalı oynamak. Ne büyük hacet Allahım !

Hayatını bir düzene bırakıyorsun ve o düzenin akışına kapılıyorsun ardından kör oluyorsun. Sonra dünyan başına yıkılıyor bir anda ve bir bakıyorsun ki kaybettiğin sadece senin ömründen giden bir zaman…

Geriye bir daha getiremeyeceğin zaman ve bunun yanında arkadaşlıkların, dostların, gitmediğin yerler, kendini kısıtladığın her şey.

Dünya yansın koyuveriyorsun  bir tarafa.

En kötü kararlardan beterdir kararsızlık. Kafandaki o soru işaretleri seni her gece kemiriyor, düşüncelerin birbirine karışıyor ve bir bakıyorsun ki güneş doğmuş. Dedim ya doğan güneşi bile gözün görmüyor ve işte insan böyle Aptalı oynuyor !

Hee tabi birde elinde kalan birkaç fotoğraf karesi. Günler geçmek bilmez. Tek tek sayarsın günleri, saatleri, dakikaları ve bir zaman sonra aylar ve yıllar gelir. Dersinki vay bee, geçen yıl şöyle şöyle olmuştu diye. O zaman kaybının ne büyük olduğunu anlarsın. Yaşının verdiği tüm güzellikleri insan karşısındakine verir ve yine Aptalı oynar.





Bir mekanizma işte insan bedeni ve beyni. Kullanmayı bilene ne güzel oysa değil mi?

Ardından başlar eş dost iyi misin?  demeye, senin kafanı sallayıp 32 dişini birden göstermeden gülümsemeye çalışğın bir dudak genişliği insanları hemencecik tatmin eder.

Vee Pinokyo olursun bir anda. Herkese boş boş gülersin, aklın arkadaşlarının sohbetinde değil havalardadır. Soru işaretleri devam eder. Bunalım takılırsın, saçma sapan müzikler dinlersin. Hayatında hiç duymadığın bir ses bir sanatçı seni alır götürür en derinlere.

Haydaa dersin yinemi başa döndük ! başa dönmezsin işte bittiğin yerin başlangıcındasındır.

Kendi kendine ne oluyor bana dersin, dinlediğin müzikten anında sıyrılıp eski haline dönmeye çalışırsın. Ama işte bilmezsin ki eski halini çoktan kaybettiğini.

Bilinmezlikler içinde yuvarlanıp gidersin.

Şarkılar seni mest eder, beddualar edersin, sonra aynaya bakıp bu sana yakışmıyor diyip dik durmaya çalışırsın.

Yapabilir misin gerçekten de söylesene bittiğin yerden yeni bir başlangıca alışabilir misin?

Aynadaki yüzünü değiştirebilir misin?

Peki ya sağ elini sol elinle avutabilir misin?

Yaparsın çünkü artık bitişin yeni bir başlangıcındasındır…

Ve bitmiştir…